www.caykislaemirdag.tr.gg
Memleket ile Gurbetin Buluştuğu Nokta !

Emirdağ Çaykışla Köyü

Kurban olmak

Kurban olmak PDF Print E-mail
Mehmet Çalışkan tarafından yazıldı
Salı, 24 Kasım 2009 21:38

   Kurban deyince aklimiza ilk gelen Habil ile Kabil’in ikisi arasindaki mucadele gelmektedir. Bu iki kardes ilahi bir imtihana tabi tutulmak için mallarindan bir kismini kurban etmeleri emrolunur. Habil malinin en iyisini kurban etmek için bir dag basina birakir. Kabil ise en kotusunu  birakir.Nityeti halis olanin yani Habil’in kurbani kabul olur ve bir ates gelir O’nun biraktigi mali yakar.Kabil’in biraktigi kotu mal ise Allah katinda kabul gormez ve kurbani kabul edilmez. Kötünün ve serrin temsilcisi olan Kabil bu olay karsisinda  seytanin sözüne uyar ve kardesini öldurür. Burada iki kardes kurban ile imtihana tabi tutulmus ve  kazanan hakki temsil eden Habil ; kaybeden ise serri temsil eden Kabil olmustur. Hak ile batil arasindaki mücadele o zaman oldugu gibi bugünde devam etmekte ve kiyamete kadar da devam edecektir.. Onlarin hikayesi çogumuz tarafindan bilinmektedir. Kabil bu imtihani kaybetmekle kalmamis ayni zamanda kardes katili olmus ve kiyamete kadar da kötü bir misal tekil ettsigi için akan her damla kardes kanindan mes’ul olsa gerektir..
  

     Hazreti ibrahim de oglu Ismail ile imtihana tabi tutulmmadi mi ? Ilerlemis yaslarinda « Allah’im bana bir evlat ver sana sana onu kurban edeyim » diye Allah’a söz vermis ve imtihani kazananlardan olmustu.Hazreti Ibrahim’in sadakati, Hazreti Ismail’in tevekkülü hiç unutulur mu ? Kiyamete kadar da unutulmayacaktir. Cebrail a.s ’in gök gürültüsü misali daglarin arkasindan : « Allahü ekber, Allahü ekber » diyerek koç ile beraber çikmasi ve Hazreti Ibrahim’in de : « la ilahe illallahü vallahü ekber » diye karsilik vermesi ; Hazreti Ismail’in ise büyük bir teslimiyet içersinde : « Allahü ekber velillahil hamd »  demesi ne kadar da anlamli degil mi ? Bizlerde kurbanimizi keserken ayni duygulari yasayarak tekbirlerle kurbanimizi kesmiyormuyuz ?

   Kurban denirde nasirli elleri ile cefakar çilekes anadolunun analari unutulur mu ? Dünyanin hangi medeniyeteinde vardir evladina erine  kurban oldugum diye hitap eden duyan bilen
varsa beri gelsin.  Dünyanin en mesur edebiyatçilari , sairleri o analarin ince bakislari karsisinda sönük kalirlar.Bu ne kadar güzel bir dervislik ôrnegidir. Sevgilerini acilarini nakis nakis kilimlere döken yeryüzünde Anadolu analarindan baska vramidir acaba ? O analar ki bizde üç seye kina yakarlar. Bunlardan birisi gelin olacak kizina ki evine ve erine kurban olsundiye ; ikincisi ise Allah’a kurban edilecek koçlara , üçüncûsü ise askere gidecek ogullara ki gerektiginde vatana kurban olsun diye.Söz anadan ve kinadan acilirda  Canakkale’deki Yozgatli Hasan’dan  bahsetmek olmaz mi ? 
Ana kuzuları, Kınalı Kuzular...
Anneler, kuzularını kınalayarak gönderiyorlardı Çanakkaleye.
Her kınalı kuzu, bir kahramandı, bir destandı.

   Yozgatlı Hasan’da bunlardan biriydi.
Annesi, saçlarını kınalayıp göndermişti cepheye.
“Haydi yavrum, köyüne, nişanlına veda et; Sabanını, tarlanı, herşeyini feda et; O silâha sarıl ki, böyle günde bir erkek bir dualı demirden başka bir şey kullanmaz. Bunu tutan bir bilek, Köleliğin uğursuz zincirine uzanmaz. Git evladım, yıllarca ben oğulsuz kalayım, Şu yaralı bağrıma kara taşlar salayım. Haydi oğlum, haydi git! Ya gazi ol, ya şehit!”

Kumandanı Hasan’ın saçlarını kınalı görünce yanına çağırır ve sorar:
“Oğlum bir erkek saçlarını kınalar mı?”
Hasan bir cevap veremez, çünkü sebebini kendisi de bilmez. Hemen bir arkadaşına, annesine göndermek üzere bir mektup yazdırır.

“Anacığım, kardeşlerimi askere gönderirken başına kına koyma... Zabit efendi bana sordu cevap veremedim. Kardeşlerimde cevap veremeyip mahcup olmasınlar.”

Mektubu alan annesi, anne yüreğinin sıcaklığını yansıtan cevabî bir mektup yollar oğluna.

   “Ey oğlum, gözümün nuru Hasan’ım!
Köyümüzde rahat rahat oturalım mı? Vatan sevgisi içimizde alev alev yanıyor. Sen ecdadından, babandan aşağı kalamazsın. Ben senin anan isem, beni ve seni Allah yarattı, vatan büyüttü. Allah, bu vatan için seni yaşattı. Bu vatanın ekmeği iliklerinde duruyor. Zabit efendiye söyle... Biz kurbanlık koçları kınalar, öyle kurban ederiz. Sen dört kardeşin arasında kurbansın. Sen İsmail’sin. Sen orada şehit olacaksın inşaallah. Kurbanlık koçlar nasıl kınalanırsa, bende senin saçını öyle kınaladım.”


Allah seni Peygamberin yolundan ayırmasın. Seni melekler şimdiden rahmetle anıyor.

Gözlerinden öperim.

Anan Hatice...”


Hasan şehadet şerbetini içer. Arkadaşları cebinde mektubu bulurlar. Komutanına kınanın sebebini söyleyememiştir ama yine arkadaşına not düşürmüştür mektubun sonuna.

   “Anam yakmış kınayı aday diye
Ben de vatan için kurban doğmuşum.
Anamdan Allah’a son bir hediye,
Kumandanım! Ben İsmail doğmuşum.”


   Sevgili okurlar nerelerden nerelere geldik. Ama herseye ragmen bu milletin mayasi saglam bozamadilar ve de bozamayacaklar. Onlar baliktan ve tavuktan kurban etselerde bozamayacaklar. Nekadar hayvansever olsalar da bozamayacaklar.Kuban yok derler müslümanin kurbaninin derisine göz dikerler. Fakir fukaranin hakki olan sadaka-i fitr’ina el koyarlar. Sonra da elit tabakanin çocuklarini havalarda uçururlar. Ama millet artik gerçekleri göruyor. Affiniza siginarak yaziyorum travestilere çarsaf giydirmek de Gïuzin Abla’lara mektup yazmak da artik ise yaramiyor. Artik millet uyumuyor. Zaten her seyi biliyordu ama ipin ucu afedersiniz baskalarinin elinde idi….
   Sürç-ü lisan etti isek affola. Bayraminiz mübarek ola sevgili okurlar …
Selam ve dualar ile


                                                      MEHMET ÇALIŞKAN



 >> MEHMET ÇALIŞKAN'nın diğer yazıları için Tıklayınız <<

Son Güncelleme: Salı, 24 Kasım 2009 21:38